29 Nisan 2010 Perşembe

hİnteRland


şimdi bu mourinho ya ne demeli? sevmeli mi, nefret mi etmeli insan karar veremiyor. barca' yı kendi mabedinde kupadan (ton)balık ayhan kalça darbesi ile atttıktan hemen sonra parmaklarıyla inter seyircisini selamlarken, eminim o parmak oradaki binlerce katalan taraftarının karınboşluğunun dalak hizasından insanın tiklerini deşifre eden bir rüzgar gibi girmiştir.


her iki maçta da hazır bulunma şerefine sahip olanlardandım. özellikle ilk maçta içimdeki ayrılıkçı rüzgarlarının temsilcisi barça' nın etkisinden sıyrılıp bir de öteki' nin gözünden maçı izleyince, inter'in güzel oyunun farkına varıyordum. üstüne çok düşünmedim ama sanki toplu oyunların içinde sadece futbolda topa hakim olmadan da maç kazanabiliyorsunuz. bir maçı izlerken topa hakim olanı değil de topun önünü kesmek için hamle yapanları izlemek seyir zevkini katlıyor.


aynı anda hem savunanları, hem topa sahip olanı, hem de pas almak için boşa kaçanlara "bakmak", sonra tercihe göre içlerinden birine zumlamak... saliseler içinde hepsini birden yapmak aslında hiç de o kadar zor değil. bunu yapmak için benim gibi futbol geçmişinizin olmasına da gerek yok. masabaşında kimseye çaktırmadan pelvis kaslarınızı çalıştırmak kadar basit; sadece ezberinizi bozmanızdan geçiyor olay. şimdilik bu kadarıyla yetinin, ileriki postlarımda bu konu hakkında daha detaylı bilgiler vereceğim.


jose kardeşim 2003,04,05 yıllarında uefa tarafından yılın teknik direktörü seçildi. o tarihlerde biraz mesafeli ve - hadi kabul itiraf edeyim, ön yargılı olduğumdan oyumu ondan yana kullanmamıştım. (tersi için bknz: 2002 yılında şenol güneş'in seçilmesinde gösterdiğim kulis performansım) bu sene kendimi affettireceğim. en sıkı destekçilerinden biri olacağım.

ne yaparsanız yapın, ofsaytta kalmayın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder