3 Temmuz 2010 Cumartesi
Dize(ye) Gelmek
19 Haziran 2010 Cumartesi
stoned
bir şeyin kaçakçılığından bahsediliyorsa bir yerlerde onun kaçak olmayan / legal bir yöntemle pazara sürüldüğünü anlamak gerektiğinden...
legalite = devlet kontrolü demek olduğundan ...
aslında uyuşturucu ticaretini devlet babamız yapmalıdır/yapıyordur dediklerinin farkında değiller.
2006 film festivali için istanbul'daydım. o yıldı sanırım, brian jones un hayatını anlatan filmin adıydı stoned. kafalar bi' dünya girdiğimiz filmde, daha önce milyon kez dinlediğim white rabbit artık bizim kutsal şarkımız olmuştu.
sevişmeyi daha eğlenceli hale getirmek için oyuncaklar, fanteziler tamam da hiç bir şey stoned ve drunk olmanın yerini tutmaz.
bab-ı esrarınız her daim açık olsun...
20 Mayıs 2010 Perşembe
süleymaniyede zaman
ben bunları düşünürken babam gelip çöküyor yanıma. elinde her akşam bir kadeh içmeyi adet edindiği viski kadehiyle.
- bu lalerden kurtulmak için annenin ölmesini bekleyeceğiz anlaşılan.
babamı duyan troçki dayı, başını sallayarak esaslı bir tövbe estağfurullah çekiyor.
- o nasıl söz ağam?
babam bana göz kırpıyor, saçlarımı şöyle bir okşuyor.
- ağalık mı kaldı troçki efendi?
- kalmaz mı bey?
- karar ver, ağa mıyız bey mi?
troçki dayı ses etmiyor.
- bak evlat, diyor babam, bir evin bahçesinde lale var ise, o evde oturan insanlar ya gelenekçidir yahut da çiçekleri dahi sorgulamayacak kadar statükocudur.
- çiçekler sorgulanmaz, sulanır ağam.
babam yüksek perdeden bir kahkaha atıyor.
- hah şimdi tam troçki gibi konuştun.
bana dönüp kaldığı yerden devam ediyor.
- osmanlıca da allah ın harflerinin yerini değiştirirsen lale kelimesini elde edersin. o laleyi tersten okursan hilal kelimesini bulursun. hilal ise osmanlıda kutsal bir simgedir. hilal nedir bilir misin?
günlerden bir gün nasıl oluyor da hatırladığım bir anının, o hatırlayış anına kadar orada olduğunu unutmuş olmanın getirdiği şaşkınlığa şaşıyorum şimdi şimdi. sanki başka türlüsü mümkün olabilecekmiş gibi...
benim unuttum dediğim şey aslında - yok yere - hatırlanmak istenmediği için gün yüzüne çıkmıyorsa, ki bundan hiç şüphe duymuyorum nicedir, işte o zaman belleğim zaman(sız) ayarlı saatli bir bomba değil midir?
öyledir.
* * *
yıllar sonra, o günlerde henüz okutman olan bir arkadaşım ve şürekası, osmanlıca öğrenmek isteyen üniversite öğrencileri için vakıf kurmak niyetindeydiler. bir gün hep birlikte oturmuş laflarken vakıf işini sorduğumda, her şey tamam gibi dedi biri. ama hala adını netleştirmiş değiliz, deyince "lale" dedim hiç düşünmeden.
o gün laleyi önerirken bu hatıram aklıma gelmemişti. zihin perdemde oynanan oyunun aleti olmuştum farkında olmadan. niye dediklerinde babamın bana anlattığı allah-lale-hilal bağlantısını sanki bir yerden okumuşum gibi anlatmıştım. nerden bildiğimi hiç sorgulamadan...
bilmiyordum. kaldı ki osmanlıca nın ne olduğu hakkında da bir fikrim yoktu. osmanlıca merakım o gün filizlenmiş olmalı. çünkü hemen sonrasında fransızca derslerimi aksatmamak kaydıyla osmanlıca ders almama müsade etmişti babam. harfleri söktükten sonra ilk yazmak istediğim de hiç kuşkusuz bu üçleme idi.
allah = اللاه
lale = لالي
hilal = هيلا
14 Mayıs 2010 Cuma
Me & My Uncle
bir sabah, hemen herkes uyurken, troçki dayı* bahçe kapısından evin merdivenlerine kadar sağlı sollu dizilmiş lalelerin toprağı ile uğraşırken, tam da ben asmaların altına uzanmış farklı şehir ve ülkelerden gelen, her birinin arkasında amcamın imzası olan kartpostallar ve fotoğraflara bakarken, tam da o anda işte, troçki dayı bir karadeniz türküsü okurken usul usul, onun sesiydi çalınan kulağıma.
amcamdı bu. ben onlarımın ortasındayken, o otuzuna merdiven dayamıştı. ama hiç göstermiyor köftehor, derdi babam yaş konusu her açıldığında; keyif pezevengi diye de ilave ederdi gülerek.
- hippilik nasıl gidiyor bakalım keşoğlan?
babamın amcama taktığı isimlerden biriydi bu; hippilan, çiçekoğlan, cigaraluk, kenevirtozu, rockerfucker... ilk aklıma gelenler.
amcam pek karşılık vermezdi ama. tebessüm eder geçiştirirdi abisinin takılmalarını. nedense hep uzakta olurdu amcaların en bitanesi. nerede yaşıyorsun sen dediğimde, uzakta derdi.
- ne kadar uzakta?
- büyüdüğünde gidebileceğin kadar uzak.
- büyümem yakın mıdır?
- çok uzak değil.
hep uzaktan bakardı çakır gözlü amcam. buğulu değil, derin derin hiç değil; uzaktan işte... hızlıca kitap okurkenki bakış vardır ya, hani her bir kelimenin kıvrımlarının tozunu alarak, tınısını içsesine vererek okumanın tam tersi olan...
amcamdı.
tütün sarar, şarkı söyler, şiir okur, kızlarla yatar, erkeklerle içerdi...
*troçki dayım hem işçi, hem behçevan, hem marangoz, hem tesisatçı, hem pala bıyıklı, hem güzel sesli, hem emanetçi, hem sadık dost, hem yaşlı, hem gözleri nemli, hem evin sağ kolu, hem aksak...
8 Mayıs 2010 Cumartesi
Ctsi Gecesi Çığlığı
1 Mayıs 2010 Cumartesi
Ders: Hayat Bilgisi
...
29 Nisan 2010 Perşembe
hİnteRland
her iki maçta da hazır bulunma şerefine sahip olanlardandım. özellikle ilk maçta içimdeki ayrılıkçı rüzgarlarının temsilcisi barça' nın etkisinden sıyrılıp bir de öteki' nin gözünden maçı izleyince, inter'in güzel oyunun farkına varıyordum. üstüne çok düşünmedim ama sanki toplu oyunların içinde sadece futbolda topa hakim olmadan da maç kazanabiliyorsunuz. bir maçı izlerken topa hakim olanı değil de topun önünü kesmek için hamle yapanları izlemek seyir zevkini katlıyor.
aynı anda hem savunanları, hem topa sahip olanı, hem de pas almak için boşa kaçanlara "bakmak", sonra tercihe göre içlerinden birine zumlamak... saliseler içinde hepsini birden yapmak aslında hiç de o kadar zor değil. bunu yapmak için benim gibi futbol geçmişinizin olmasına da gerek yok. masabaşında kimseye çaktırmadan pelvis kaslarınızı çalıştırmak kadar basit; sadece ezberinizi bozmanızdan geçiyor olay. şimdilik bu kadarıyla yetinin, ileriki postlarımda bu konu hakkında daha detaylı bilgiler vereceğim.
jose kardeşim 2003,04,05 yıllarında uefa tarafından yılın teknik direktörü seçildi. o tarihlerde biraz mesafeli ve - hadi kabul itiraf edeyim, ön yargılı olduğumdan oyumu ondan yana kullanmamıştım. (tersi için bknz: 2002 yılında şenol güneş'in seçilmesinde gösterdiğim kulis performansım) bu sene kendimi affettireceğim. en sıkı destekçilerinden biri olacağım.
ne yaparsanız yapın, ofsaytta kalmayın...
23 Nisan 2010 Cuma
Ölüm Ülkesinde Aşk
Gece bir karşı varlıktı karanlığıma
Gece tanımsız bir bütünlük
Senin hayatını düşündüm
Sevmek sevgilinin suretini bürünmektir biraz da
Sonbahar uzaktan bakmaktı sana
Sonbahar yeniden ölüm
Mithatpaşa Caddesi'nde yürüyorum
Kim bilir bu duyguyu kaçıncı kez yaşıyorum
Güzelyalı tenha bir gece olmuş İzmir'de
Hep senin gözlerini görüyorum
Yaşamak yumuşak dikenlerinde yokluğunun
İkimizde iki ayrı evrende iki ayrı barış
Bir uyumu eylemek zordur bunun gibi
Uyum yokluğuysa uyumuzluğun
Sen yok gibisin
Yokluğunu kim tamamlayacak
Güzelyalı bir vapur olmuş körfezde
Sulara ışığını sürüyor yanılsama
İşte bir kavram sevgimi tamamlayacak
Yanılsama yansır içinde bir vapur penceresinin
Sevgilim gölgen gölgeni görüyorum senin
Kimse bilmeyecek yerini ölüm ülkesinin
Ölüm ülkesi karanlık bir gece
Kimsenin tanıklığı yok sevgimize
Gece kimsenin bilmediği bir ölüm ülkesidir
Sevgilim bu sonbahar günlerinde
Nadir olan şey yok gibidir
ahmet güntan
* ilk postun şiir, ilk dördün - sonrasında - dolunay...
sor bakalım, görünen isim burada, görünmeyen nedendir?