14 Mayıs 2010 Cuma

Me & My Uncle


bir sabah, hemen herkes uyurken, troçki dayı* bahçe kapısından evin merdivenlerine kadar sağlı sollu dizilmiş lalelerin toprağı ile uğraşırken, tam da ben asmaların altına uzanmış farklı şehir ve ülkelerden gelen, her birinin arkasında amcamın imzası olan kartpostallar ve fotoğraflara bakarken, tam da o anda işte, troçki dayı bir karadeniz türküsü okurken usul usul, onun sesiydi çalınan kulağıma.

amcamdı bu. ben onlarımın ortasındayken, o otuzuna merdiven dayamıştı. ama hiç göstermiyor köftehor, derdi babam yaş konusu her açıldığında; keyif pezevengi diye de ilave ederdi gülerek.

- hippilik nasıl gidiyor bakalım keşoğlan?

babamın amcama taktığı isimlerden biriydi bu; hippilan, çiçekoğlan, cigaraluk, kenevirtozu, rockerfucker... ilk aklıma gelenler.

amcam pek karşılık vermezdi ama. tebessüm eder geçiştirirdi abisinin takılmalarını. nedense hep uzakta olurdu amcaların en bitanesi. nerede yaşıyorsun sen dediğimde, uzakta derdi.

- ne kadar uzakta?
- büyüdüğünde gidebileceğin kadar uzak.
- büyümem yakın mıdır?
- çok uzak değil.

hep uzaktan bakardı çakır gözlü amcam. buğulu değil, derin derin hiç değil; uzaktan işte... hızlıca kitap okurkenki bakış vardır ya, hani her bir kelimenin kıvrımlarının tozunu alarak, tınısını içsesine vererek okumanın tam tersi olan...

amcamdı.
tütün sarar, şarkı söyler, şiir okur, kızlarla yatar, erkeklerle içerdi...




*troçki dayım hem işçi, hem behçevan, hem marangoz, hem tesisatçı, hem pala bıyıklı, hem güzel sesli, hem emanetçi, hem sadık dost, hem yaşlı, hem gözleri nemli, hem evin sağ kolu, hem aksak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder